Hasan-ı Basrî anlatıyor:
“Bir gün Basra çarşısında âbid bir dostumla yürüyorduk. Bir kürsünün üzerine oturmuş bir tabip gördük.
Etrafında her yaştan, her cinsten insanlar toplanmıştı. Herkes ondan hastalıkları için ilaç alıyordu.
Beraber olduğumuz dostum, tabibin yanına yaklaşarak:
– Ey Tabib! Günahları gideren, hasta kalplere şifâ olan bir ilacın var mı? diye sordu. Tabip:
– Evet var. Sorduğun hastalıkların ilacı şunlardır:
Tevazu damarı ile fakirlik damarını beraber al.
Onlara tevbeyi kat.
Rıza havanına koy.
Kanaat tokmağı ile döv.
Takva tenceresine koy.
Üzerine hayâ suyu dök.
Muhabbet ateşi ile kaynat.
Şükür kadehine koy.
Ümit kokusu ile kokulandır.
Hamd kaşığı ile iç.”
Demek ki o tabib sadece zahirî hastalıkların tabibi değil, manevî hastalıkların da tabibi imiş.
Görüldüğü gibi günahlardan arınmak, kalp hastalığından şifa bulmak için gereken on şarttan biri de ümit imiş.